Emlak | Konular | Kitaplar

Salonunu Kullanmayanlara, Koltukları Örtenlere..

Zamanı ve iyi yaşamayı, almak için emek sarf ettiklerinizin keyfini yaşamayı nereye kadar ertelemeyi düşünüyor sunuz ? Sadece misafir geldiği zaman açtığınız bir salon kapınız var ise, veya evin içinde başka odalar olmasına rağmen sürekli aynı yerde yaşamakta ısrar ediyorsanız, bir daha düşünün.

Türk ananevi değerlerinin geçmiş zaman ritüellerinden kalma bir alışkanlık olan ve sadece misafirleri buyur ettiğimiz özel odaların zamanı geçti. Artık buluşmanın, bir araya gelmenin, sohbet etmenin başka yolları var. Dahası zaten odalarımızı kullanmak için çalışmalarımızın yoğunluğu yüzünden vakit de bulamıyoruz.

Buna neden olan sebeplerden biri, çok zor alınıyor ve zor şartlar altında çalışarak ödemeler yapıyor olmamız. O kadar zor alıyor ve o kadar uzun süre taksitler ödeyerek sahip oluyoruz ki, onları kullanmaya kıyamıyoruz. Fakat esas sorun şu ki, bunca çalışma ve emeği, onların satın alınma amaçlarına aykırı bir şey için gerçekleştiriyor oluyoruz. Bir koltuk üzerinde oturulmayacaksa ne işe yarar ki ? Hem zaten misafir koltuğu ne demektir?

Sizce sadece üzerine misafirler otursun diye bir koltuk üretilmiş olabilir mi ?

Misafir fincanları vardır. Onlarda misafirler için üretilmemiştir ama, yıkanmaktan renkleri solar, çirkinleşirler ve hatta belki, misafirler onlara bakınca “Benden önce 8 kişi bu fincanı kullanmış” demesinler diye dolapları beklerler. Bazılarının on yıllar yerinden ayrıldığı görülmemiştir.

Bir de karşı binanın yaşayanları, evin içini görmesin diye hiç açılmamış, içeriye ışık almamak pahasına kapalı tutulan perdeler vardır. Onları ne zaman açacaksınız ?

Kimin bir eşyayı daha fazla kullanmaya hakkı var. Kim bir eşyayı daha fazla hak eder ? Kazanarak aldıklarınızı kullanma zamanın en uzak ertelenme dönemi nedir? Bunların ardında, neye ne kadar layık olduğumuzu düşündüğümüz yatıyor. Yaşamsal dinamiklerimizin ardında küçük yaşta karşılaştıklarımız, aile yapımız, ve kocaman kocaman endişelerimiz yatıyor. Korkularımız hep bir şeyleri ertelememize neden oluyor. Fobiler yaratıyoruz. Onlarla baş edemiyoruz. Ve edebilir göründüklerimiz ile yola devam ediyoruz. Ve ne kadar isek, o kadarlık bir dünyayı yaratıyor ve içine sığmaya çalışıyoruz.

3 Oda bir salonu olanlar sizlere sesleniyorum. 3 odadan birinin adı çalışma odası diye o odada çalışmak zorunda değilsiniz. Mutfakta yemek masanız var diye, kucağınıza bir tepsi alıp en sevdiğiniz belgeseli salonda izleyemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Nereye yöneleceğimizin yolunu şaşırtan kaygılar arasında, sadece birileri, muhtemeldir ki aile üyeleri bizlere bir yaşam modeli öneriyor diye o kalıba uymak zorunda değilsiniz. Yeni bir hayat, yeni bir yaşam modeli, kendi kriterleriniz ile oluşacak. Kendinize fırsat tanıyın. Kendinizi yaratmanın fırsatını, kendinize tanıyın. Bastırılmış duygularınız ile yüzleşin. Göreceksiniz ki, yaşadığınız evin şeklini değiştirmek ilk yapacağınız şey olacak.

Yatağınızın altında korkunç canavarlar olmadığını öğrenmek için kaç yaşındaydınız bilmiyorum ama olmadığını anlamak için sonunda yatağın altına sık sık bakmak zorunda kalmadınız mı ?

Şimdi başlayın ve hayatınızı değiştirmek için blokajlarınızın üzerine gidin. Salonunuzun kapılarını açın. Salonda koltuğun üzerinde atıştırın. Pijama yerine eşofmanlarınız ile uyuyun, gecenin körü verilen belgeselleri gece televizyon izlenmez kurallarını aşarak izleyin ve öğrenmenin zaman sınırını aşın. Köpeğinizin arada bir koltuklara çıkmasına izin verin. Ona sarılın ve birlikte uyuyun.Biraz muzurluk yapmaktan hiç zarar gelmez. Fakat sınırları aşmanın ve zarar görmeden bunu yapmanın keyfine de diyecek yok diye düşünüyorum… Ne dersiniz?

Sevgilerimle,
İçmimar Funda Ceyhan


Konular